Yazılar

Hz. Muhammed’in Sema Yaptığına Dair hadis

sema
Rahmi Oruç Güvenç Yalova Gökçedere'deki Mehmet Rasim Mutlu Kültür Merkezi'nde sema yaparken.

Türk İslam Tasavvufu uygulamalarında müziğin ve semanın önemli bir yeri bulunmaktadır. Çeşitli yolların asırlar öncesinden günümüze gelen bilgileri, metinleri, nefsani gerekçelerle üretilmemiş olan müziğin insan ruhu üzerinde olumlu etkiler yaptığını, kalbi yumuşatarak kişinin manevi gelişimini desteklediğini, kolaylaştırdığını ifade etmektedir. Sema ise, özellikle Mevlevi yolunda bir manevi çalışma yöntemi olarak kullanılagelmiştir.

İslam aleminin kimi öğelerince müziğin sakıncalı olabileceği yolunda bazı görüşler ötelerden beri ileri sürülmüştür. Tasavvufi bakış açısının temsilcileri de kendi bilgileri, tecrübeleri ve inanışları doğrultusunda bu görüşlere karşı müziğin müdafaasını üzerlerine almış, uygun buldukları yerlerde Kuran’dan ve hadislerden de örnekler getirerek fikirlerini desteklemeye çalışmışlardır. Kuran’ın güzel sesle okunmasının tavsiye edilmesi (1), Hz. Muhammed’in (s.a.v) Hz. Ayşe’ye Habeşlilerin dansını izlettirmesi (2), Hz. Ali’nin, Hz. Muhammed’in kendisine “sen bendensin” şeklindeki hitabının ardından oynaması (3) buna örnek olarak gösterilebilir.

Aşağıda incelediğimiz hadis de bu cümleden olup, Hz. Muhammed’in (s.a.v) bizzat sema yaptığına dair bir rivayet aktarması bakımından önemlidir. Rivayete göre Cebrail (a.s) tarafından kendisine bir müjde ulaştırılan Hz. Muhammed (s.a.v), bu ruh halinde şiir okuyan birinin şiir okumasını istemiştir. Şiir okunurken vecde gelerek “hızlıca hareket’ etmiştir ve orada bulunanlar da ona uymuştur. Bu vecd halinde hırkası omuzundan düşmüştür. Vecdin ardından herkes yerlerine oturduktan sonra da yere düşen hırkayı parçalara ayırarak orada bulunanlara dağıtmıştır.

Hadisin metni

Çeşitli kaynaklarda ufak tefek farklılıklarla yer alan hadisin metni Ankaravî tarafından şöyle aktarılmaktadır:

Ulemadan bazıları izhar-ı vecdi inkâr eylediler ve dediler ki: takhika tevacûd bid’attir ve bid‘at dalâlettir. Pes ehl-i tevâcüd ehl–i dalâlettir. Biz kabul etmiyoruz ki tevâcüd dalâlet ola. Ne hal ile tevâcüd bid‘at olur ki tahkîk Hz. Nebî’den (a.s.) sudur eyledi. Nitekim Şeyh Suhreverdi Avârifu’l-Maârif’de 25. baba kavl-i semâda tasrih edup, Enes b. Mâlik’ten mesned bir hadis–i şerif rivayet buyurup der ki:

Hz. Enes buyurdu ki: Biz Hz. Resûl’un (a.s.) katında hazırdık. Şol vakit ki Cibrîl-i Emîn ona nâzil olup dedi ki: Ya Resûlullah! Hak Teâlâ sana selam etti, buyurdu ki, ümmetinin fukarası zenginlerden evvel Cennet-i a’lâya dahil olacak, 500 sene evvel girecekler.

Pes Hz. Risâletpenâh Efendimiz bu kelâmdan mesrûr olup, buyurdular ki: Ey benim ashabım! Sizin içinizde hiçbir kimse var mıdır ki, şiir diye ve manzûm kelam söyleye. Pes bedevîlerden birisi: Evet, vardır yâ Resûlullah, dedi. Pes Resûl (a.s.) buyurdular ki: Getir. Ol dahi:

“Aşk yılanı kalbimi soktu, onun ne tabibi ne de devası vardır. Onun ilacı sadece âşık olduğum sevgilidir, hastalığımın muskası ve ilacı onun yanındadır” anlamında iki beyt okudu.

Pes Hz. Risaletpenâh bu beyitte sevgili namını işitecek tevâcüd eyledi ve ashap dahi ol Hazretle beraber tevâcüd eylediler, hatta mübârek ridâları omuzlarından düştü.

Pes bu tevâcüdlerinden fâriğ olup mekânlarına geldikte Muâviye dedi ki: Ne acep güzel oynarsınız yâ Resûlullah! Hazret dahi buyurdular ki: Sus yâ Muâviye! Kerim değildir ki şol kimse ki sevgili anıldıkta hareket etmiye.

Pes, Hz. Şeyh Suhreverdî buyurlar ki, bu hadis-i şerifi irâd eyledik, işittiğimiz ve bulduğumuz gibi ve ashab-ı hadis bu hadisin sıhhatında tekellüm olup, kâil olmuşlardır ve biz bir yey bulamadık. Resûlullahtan naklolunan ehl–i zamanın vecdine ve semâına ve ictimâına müşâkil ve müşâbih olan illâ bu hadisi bulduk. Ne acep güzel hüccettir sofiyyeye ve ehli-i zamâneye semâlarında ve vecdlerinde ve hırka paralamalarında. (4)

Hadisi rivayet edenler

Deylemi’nin el-Firdevs’inde ravi zinciri şu şekilde aktarılmaktadır:

Muhammed bin Tahir bize haber verdi. Serahslı Ebu Mansur Muhammed bin AbdülMelik de ona haber verdi. Ebu Ali el-Fadl bin Mansur bin Nasr el Kagendi es-Semerkandi, El Heysem bin Haleb Ebu Bekir Ammar bin İshak’dan haber aldı. Said bin Amir Şubeden, Abdül Aziz bin Suheyb, Enes bin Malikten riyavayet etti (5).

El-Makdîsî’nin Safvetü’t-Tasavvuf adlı eserinde ise raviler şu şekilde verilmiştir:

Ebû’l-Heysem b. Küleyb, Ebû Bekir b. Ammâr b. İshâk, Saîd b. Âmir, Saîd, Şu’be, Abdulaziz b. Suhayb tarikiyle Enes b. Mâlik’in şöyle dediği rivayet edilmiştir (6)…

Bu iki zincir arasında bazı farklılıkları bulunmaktadır. Aşağıdaki tabloda ravileri kaynaklardaki veriliş sıralarına göre dizdik. Ekler bölümünde ise haklarında kısa bir bilginin yanı sıra hangi kaynakta yer aldıklarını da belirttik. Hakkında bilgi bulamadığımız ravilerin yalnızca hangi kaynakta verildiklerini belirttik.

Bu iki zincir arasında bazı farklılıkları bulunmaktadır. Aşağıdaki tabloda ravileri kaynaklardaki veriliş sıralarına göre dizdik. Ekler bölümünde ise haklarında kısa bir bilginin yanı sıra hangi kaynakta yer aldıklarını da belirttik. Hakkında bilgi bulamadığımız ravilerin yalnızca hangi kaynakta verildiklerini belirttik.

Deylemî ve el-Makdisî tarafından aktarılan ravileri karşılaştıran tablo

Deylemi el-Makdisi
Enes bin Malik (612-709) Enes b. Mâlik (612-709)
Abdül Aziz bin Suheyb Abdulaziz b. Suhayb
Şu’be (701-766) Şu’be (701-766)
Said bin Amir (ö. 641) Saîd [b. Adül Aziz] (709-783)
El Heysem bin Haleb Ebu Bekir Ammar bin İshak Ebû Bekir b. Ammâr b. İshâk
Ebû’l-Heysem b. Küleyb (ö. 946)
Ebu Ali el-Fadl bin Mansur bin Nasr el Kagendi es-Semerkandi
Serahslı Ebu Mansur Muhammed bin AbdülMelik
Muhammed bin Tahir

En ayrıntılı ravi bilgisini veren Deylemi ve el-Makdisî’nin aktardığı ravileri bir tablo üzerinde karşılaştırınca, iki ravi çizgisi de Şu’be’ye kadar aynı gittikten sonra farklılaştığı görülmektedir. Her iki listede de Said bin Amir Şu’be’den sonra gelmesine rağmen tarih sıralamasına göre önce gelmesi gerekmektedir. Deylemi Saîd [b. Abdül Aziz]’den bahsetmezken bu isim el-Makdisî’de yer almaktadır. Ayrıca Deylemi El Heysem bin Haleb Ebu Bekir Ammar bin İshak’tan bahsederken el-Makdisî Ebû Bekir b. Ammâr b. İshâk ve Ebû’l-Heysem b. Küleyb’in isimlerini vermektedir. Kelimelerin benzerliği bu isimlerin aynı kişiye ait olma ihtimalini düşündürmektedir. El-Makdisi, Deylemî’nin isimlerini verdiği Ebu Ali el-Fadl bin Mansur bin Nasr el Kagendi es-Semerkandi, Serahslı Ebu Mansur Muhammed bin AbdülMelik ve Muhammed bin Tahir’den bahsetmemektedir.

Hadisin geçtiği yerler ve biçimleri

Söz konusu hadise el-Makdisî’nin Safvetü’t Tasavvuf’unda (7), Şehâbettin Sühreverdî’nin Avârifü’l Maârif’inde (8), Deylemi’nin el-Firdevs’inde (9), Sipehsalar’ın Risale’sinde (10) ve Ankarâvî’nin Şerhi’t-tâiyye’sinde (11) rastladık. Ankarâvî hadisle ilgili olarak Gazzali’yi ve Necmeddin Daye Razi’yi de göstermiştir ancak bir kaynak belirtmemiş olduğu için henüz bu metinlere ulaşamadık.

Hadisi Kütüb-ü Sitte’de bulamadık.

Hadisle ilgili bulabildiğimiz en eski kaynak el-Makdisî’nin, XI.yy’ın ikinci yarısında yazılmış olan Savetü’t-Tasavvuf adlı eseridir.

El-Makdisî, Safvetü’t-Tasavvuf (1087’den önce)

El-Makisî hadisi şu şekilde aktarmıştır:

Allah Rasûlü (sav) ile beraber bulunduğumuz esnada Cibrîl inerek ona dedi ki: “Ey Allah’ın Rasûlü, ümmetinin fakirleri zenginlerden beş yüz yıl, yani yarım gün önce Cennet’e girerler.” Allah Rasûlü (sav) bundan dolayı sevindi ve: “Aranızda şiir okuyacak var mı?” diye sordu. Bunun üzerine bir bedevi; evet yâ Rasûlallah, deyince: “Haydi oku” dedi. Bedevi şiirini okuyunca Allah Rasûlü (sav) ve yanındaki ashabı sevindiler, hatta Allah Rasûlü’nün ridâsı omzundan düştü (12).

Deylemi, el-Firdevs (1163’ten önce)

Hadisini Arapça metni aşağıda verilmiştir.

Suhreverdi, Avârüfü’l-maârif (1234’ten önce)

Şihabettin Sühreverdî ise hadisi şöyle aktarmıştır:

“Resûlallah’ın (sav) yanında bulunuyorduk. O anda Cebrâil (as) geldi ve, “Ya Resûlallah! Senin ümmetinin fakirleri zenginlerinden yarım gün önce cennete gireceklerdir. Bu yarım gün (dünya günleri ile) beş yüz sene etmektedir” dedi. Bunu duyan Allah Resûlü gayet sevinerek, “İçinizde bize şiir söyleyecek kimse yok mudur?” diye sordu. Cemaatin içinden bir bedevi: “Evet ya Resûlallah ben söyleyebilirim” dedi. Resûlallah (sav), “Öyleyse, gel söyle!” buyurunca; a’râbî şu manadaki şiiri okudu:

Ciğerimi soktu he ivâ yılanı,
Ne tabibi var, ne de okuyanı.
Ancak o aşkına daldığım habîb,
O’dur bütün ilaçların sahibi tabib.

Resûlallah (sav) bunu işitince vecde geldi. Orada bulunan ashâb-ı kirâm da vecde geldiler. Öyle ki Resûlallah’ın (sav) omuzundan ridâsı düştü. Vecd halinden çıkınca, her biri yerlerine döndüler. Muâviye b. Ebû Süfyân, “Hareketiniz ne güzeldi ya Resûlallah!” dedi. Resûlallah (sav), “Öyle deme ya Muâviye! Sevgilinin zikrini işittiğinde (muhabbetle coşagelip) titremeyen kimse kerim (samimi) değildir” buyurdu. Sonra da omuzundan düşen ridâsını orada bulunan 40 kişiye pay etti (13).

Ankaravi (1631’den önce)

Ankaravî, okunan şiirin ayrıntısını vermemiştir.

Biz Hazreti Resul’ün yanındaydık. O sırada Cebrail ona nazil olup dedi ki: “Ya Resulullah, Hak sana selam etti. Ümmetin fakirleri zenginlerden önce Cennet-i a’lâya beş yüz yıl miktarı olan yarım gün içinde dahil olurlar.” Bunun üzerine Hazreti Peygamber efendimiz bu söze çok sevindi, “Ey ashabım! İçinizde şiir söyleyen, manzum kelam eden biri var mı?” buyurdu. Bedevilerden biri “Evet ya Resulullah, var.” dedi. Gelip iki beyit şiir okudu. Hazreti Resul iki beyit içinde geçen “Habîb” adını duyunca tevacüd etti, ashabı da o Hazretle birlikte tevacüd ettiler. Hatta mübarek cübbeleri omuzlarından düştü. Tevacüdden fariğ olup da evlerine döndüklerinde Muaviye dedi ki ”Ne kadar güzel oynuyorsunuz ya Resulullah!” Hazret de “Sus ya Muaviye; mahbub anılınca hareket etmeyen kimse kerim değildir.” dedi. Sonra mübarek cübbelerini orada olan dört yüz ashaba tevzi ve taksim etti. Bir parça da tebarüken onlara verdi (15).

Hadisle ilgili yorumlar

Makdisî rivayetin “Yâ Rasûlallah! Senin ümmetinin fakirleri zenginlerinden yarım gün önce cennete gireceklerdir. Bu yarım gün, (dünya günleri ile) beş yüz yıla eşittir” bölümünün sahih olduğunu söylemektedir (16).

Sühreverdî ise hadis rivayetini aktardıktan sonra hadisin sahihliğine dair kanıt bulamadığını, bu yapısı ile hadisin içine tam olarak sinmediğini belirtir (17).

Deylemi hadis hakkında “İbn Tahir, Said bin Ganimden Enes’e kadar hadisin evvelinin sahih olduğunu, ilave kısmının Ammar bin İshak’ın tek başına rivayet ettiğini söyledi.” der (18).

Ankaravî, hadisi Sühreverdî’den aktarmasına rağmen yorum kısmında aktardıkları onunkilerle tam uymamaktadır. Sühreverdî hadisin sıhhati konusunda tereddütlüyken Ankaravî’nin bu konuda bir tereddüdü yok gibidir (19).

Öte yandan Nevevî (20), İbn Teymiyye, Aliyyu’l-Kârî (21), Zehebî ve Elbânî’nin (22) hadisin sahih olmadığına dair hüküm verdiklerini aktarılmaktadır.

Dipnotlar

  1. Uludağ, Süleyman. İslam Açısından Müzik ve Sema. s.77 Kabalcı yayınevi, İstanbul, Nisan 2005.
  2. Uludağ, Süleyman. a.g.e. s.53
  3. Şeyh Rüsûhüddin İsmail Bin Ahmed El-Ankaravî, Mevleviler Yolu. s.383 Sadeleştiren ve yayına hazırlayan: Mehmet Kanar. Şûle Yay., İstanbul, Ocak 2012.
  4. Uludağ, Süleyman. a.g.e. s.68
  5.  Deylemi, el-Firdevs, V, 393
  6. Cemal Topal, İbnü’l-Kayserânî’nin Safvetü’t-Tasavvuf adli eserindeki hadislerin tahric ve değerlendirilmesi. S. 116. Yüksek Lisans Tezi. TC Çukuraova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı, Adana, 2010
  7. Cemal Topal, age. S. 116.
  8. Ebû Hafs Şehâbeddin Ömer Sühreverdî, Gerçek tasavvuf (Avârifül’l-Maârif). s. 269. Tercüme: Doç. Dr. Dilaver Selvi. Semerkand Yay., İstanbul, Nisan 2014.
  9. Deylemi, el-Firdevs, V, 393. el-Firdevs bi-Mesur el-Hitab: el-firdevsü’l-ahbar. / Ebû Şüca Şiruye b. Şehredar b. Şiruye ed-Deylemi Deylemi, 509/1115; thk. Saîd b. Besyuni Zaglul. Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1986.
  10. Sipehsâlâr Mecmüddin Feridun, Risale-i Sipehsâlâr. S. 97. Çeviren: Ahmed Avni Konuk. Hazırlayan: Tahir Galip Seratlı. Rûmî Yayınları, İstanbul, Arlık 2005
  11. İsmail Rusûhî Ankaravî, Osmanlı tasavvuf düşüncesi (Makâsıd-ı Aliyye fî şerhi’t-tâiyye). S. 311,312.Yayına hazırlayan: Prof. Dr. Mehmet Demirci. Vefa Yayınları, İstanbul, Haziran 2007.
  12. Cemal Topal, age. S. 116.
  13. Ebû Hafs Şehâbeddin Ömer Sühreverdî, a.g.e. s. 269.
  14. Sipehsâlâr Mecmüddin Feridun, age. S. 97.
  15. Şeyh Rüsûhüddin İsmail Bin Ahmed El-Ankaravî, Mevleviler Yolu. s. 386-387. Sadeleştiren ve yayına hazırlayan: Mehmet Kanar. Şûle Yay., İstanbul, Ocak 2012.
  16. Ebu’l-Fadl el-Makdisî, Safvetu’t-tasavvuf s. 362.
  17. Ebû Hafs Şehâbeddin Ömer Sühreverdî, Gerçek tasavvuf (Avârifül’l-Maârif). s. 269. Tercüme: Doç. Dr. Dilaver Selvi. Semerkand Yay., İstanbul, Nisan 2014.
  18. Deylemi, el-Firdevs, a.g.e, V, 393.
  19. Şeyh Rüsûhüddin İsmail Bin Ahmed El-Ankaravî, age. s.386-387.
  20. Uludağ, Süleyman. a.g.e. s.68
  21. Cemal Topal, age. S. 116.
  22. Yıldırım, Ahmet. Tasavvufun Temel Öğretilerinin Hadislerdeki Dayanakları. s.385 Türkiye Diyanet Vakfı, Ankara, Aralık 2013
Previous Post
Bizim Yunus’la Karşılaşma
Next Post
Baksı Dansı Hakkında Genel Bilgi

Son haberler

İlgili Yazılar